Translator

Sunday, June 26, 2022

Evren Konakçı Soğuk Savaş Döneminde ABD-SSCB (Angola)

 Not: Bu Makale yazılırken  çeşitli Akademik Makale, Gazete yazılarından ve çeşitli web haber sitelerinde yararlanılmıştır. Kaynaklar Kısmında belirtilmiştir.

                GİRİŞ

Bu makalede Soğuk Savaş döneminde iki kutuplu dünyada, ABD-SSCB (Amerika Birleşik Devletleri- Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) nin Afrika kıtası üzerinden yaşadığı “Vekalet Savaşları” nın ya da “Vekil Savaşları” nın Angola Cumhuriyeti üzerinde Angola Cumhuriyeti’nin bağımsızlığa giden süreçte Angola’nın tarihi, Angola’nın bağımsızlık ve iç savaşının yansımaları anlatılacaktır. Afrika kıtası yeraltı kaynakları bakımından zengin olması soğuk savaş tansiyonunun yükselişe geçtiği dönemde hegemon güçlerin önemli oyunu alanı ve çatışma alanı olmuştur. Hem ideolojik hem de silahlı bir çatışmasının süreci vuku bulmuştur.[1]

 

I.             ABD – SOVYET Soğuk Savaş Dönemi Afrika

     İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD-SSCB arasında hegemonik ve ideolojik bir güç savaşı başlamıştır. Bu savaş birbirleri arasında fiziki bir savaşa dönmemiş başka topraklarda başka toplumlar üzerinden bir çıkar savaşına dönmüştür.

    ABD, İkinci Dünya Savaşında sonra SSCB’ye karşı çevreleme politikası uygulamaya başladı. 1946 yılında ABD’li diplomat George S. Kennan ‘Uzun Telgraf’ adı altında yazdığı Doktrinde, Rusların tarihi sürecine bakıldığında kuşatılma kaygısı olduğu ve bu yüzden yayılmacı eylemleri durdurmak için Marksist-Leninist ideolojiye sahip olduğu ileri sürmüştür. Kennan, Sovyet yayılmasını önlemek için ise uzun, sabırlı, kararlı bir çevreleme politikası ile yapılabileceğini ileri sürmüştür.[2]
   ABD’nin Avrupa ve Amerika arasında olsa bile 1823 Monreo Doktrini ile başlayan ülkelerin birbirine müdahale etmeme anlayışı Wilson ilkeleri ile devam etmiştir.[3] Wilson ilklerin bir tanesi self determination yani halkların kendi kararlarını kendileri vermesi anlayışı. Bu aslında Avrupa sömürgeciliğine de bir gönderme idi. Gücü azalan Avrupa’ya başat aktör olma yolunda ABD’den güçlü bir mesaj idi.

   ABD sömürge düzenine karşı çıkıyormuş gibi gözükse de hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunuyor gözükse de tarihine baktığımızda hiç öyle olmadığını görüyoruz. ABD, İkinci Dünya Savaşı’na kadar 163 dış müdahalede bulunmuştur. Diğer taraftan bu söylemleri kendi çıkarları için bir kenara bırakıp SSCB’ye karşı demokrasi olmayan ülkeleri hatta zalim diktatörleri bile destekleyebiliyordu.[4]

   Afrika kıtasının Avrupa devletlerinin sömürüsüne açılması, 15 yy’de coğrafi keşiflerle olmuştur. Bu sömürü sistemli ve uzun zamanlı olmuştur. Fakat bu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afrika halkları sözde ulusal kimlik bilincine ulaşmasıyla sosyo-kültürel ve eğitim yükseliş ve bilinçlenme sömürgelere karşı direniş faaliyete geçmiştir. [5]

   ABD’nin Afrika ilgisi her zaman olmuştur. Fakat Afrika kıta ülkelerini siyasi bir öncelik olarak görmemiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ve Doğu Avrupa ülkeleri üzerinden SSCB’yi çevrelemeye çalışması stratejik öncelik olduğundan Afrika geri planda kalmıştır. Etiyopya ile ilişkilerin olmasına rağmen 1974 yılında bu ilişkiler çatırdamaya başlamış ve ABD Etiyopya komşusu olan Somali’ye üst kurup Ortadoğu petrolleri nin kontrolü için üs kurmuştur.[6]

   Bu noktada da ABD ‘nin Afrika’nın konumdan yararlanmak istediği kadar yeraltı kaynaklarından yararlanmak istediğini de unutmamak gerekir.

  Çar Pyotr Alekseyeviç Romanov ‘un 1672 ve 1721 yılları dönemine baktığımızda Rusların sıcak denizlere ulaşma ve Afrika Kıtası’nda toprak veya sömürü elde etme düşüncesini olduğunu görüyoruz.[7] Nikita Hruşçov (Krusçev) 1955-64 yılları arasında SSCB’nin Afrika olan ilgisinin artmasına sebep olmuştu. Sömürge ülkelerinde başlayan bağımsızlık için ayaklanmalar bunun nedenidir. Dahası bağımsızlık hareketleri gruplarıyla ideolojik ve siyasi bir uyumlu durum da ortaya çıkmıştır. Stalin dönemi Üçüncü Dünya Ülkeleri olarak nitelendirilen ülkelere yardım etmeyi sınırlı yapmış aslında çok gönüllü olarak da yapmıştır. Bu konuda herhangi bir istediği de yoktur. Stalin Üçüncü Dünya Ülkeleri liderlerini burjuva olarak tanımlamış ve emperyalistlerin yozlaştırdığı kişiler dalkavuklar olarak nitelendirmiştir. Dahası kurtuluş ve bağımsızlık hareketlerine de destek vermemiştir. Çünkü yıllarca burjuvaya hizmet edenlerin sınıf bilincinin kaybolduğuna inanmaktadır. Aynı zamanda Stalin Avrupa-Asya merkezli bir siyaset düşüncesi gütmektedir. Bir noktayı vurgulamak gerekirse Hruşçov döneminde Afrika ile ilişkiler başlamamıştır. Sadece ilgi daha fazla artmıştır. Çünkü 1920 yıllar itibari ile Güney Afrika bağlamında komünizm vardır. Hatta diğer bazı Afrikalı liderler Moskova’da eğitim bile almışlardır.[8]

   Endonezya’da 18-24 Nisan 1955 yılında düzenlenmiş olan ve Bağlantısızlar Hareketi’nin bir parçası olan Bandung Konferansı’nda Asya ve Afrika ülkelerin liderlerin ilk defa bir araya olduğu komünist güçlerin ve milliyetçilerin birlikte çalışma yapması SSCB’nin Üçüncü Dünya ülkeleri ile ilişkisini başlatması ya da geliştirmesi için çok önemli bir başlangıç olmuştur, SSCB için. Bu özellikle Afrika ülkelerin Batı sömürgeciliğine karşı olması SSCB için umut olmuştur. Afrika kıtasına çabuk bir şekilde girebilmesi için ve de Sovyet komünizm düşüncesinin yerleşebilmesi adına ve dahası varlığını sürdürebilmesi açısında Bandung Konferansı önemli bir dönüm noktasıdır. Burada önemli olan noktalardan birisi de daha önce belirttiğimiz gibi uyum. Bu yüzden Barış İçinde Bir Arada Yaşama felsefesinin önemi belirtilmiş istikrarlı bir çalışma hedeflenmiştir. Bu hedefleri SCCB beş prensip ile belirlemiştir. Bunlar, karşılıklı olarak toprak bütünlüğünün önemi, saldırmazlığın kabulü, ülkelerin içişlerine karışılmaması, mutlak eşitlik ve karşılıklı çıkar ilişkisi üzerine belirlenmiştir. Böylelikle bağımsızlıklarını kazanmış Asya ve Afrika ülkelerinin dış politikalarında ortak payda da buluşulabilecek durum oluşmuştur. Oluşan bu durum üzerine 1956 yılında Sovyet Birliği Komünist Partisi 20. Kongresinde Hruşçov “Afrika hakları uyandı” söylemi ile ülkeler arasında uyum ve benzerlik algısı oluşturmak istemiştir.[9] Bu dönem itibari ile Sovyetlerin Afrika’ya ilgisi nedeni ile 1980’li yıllara kadar ilişki kurduğu ülkelerin sayısı 40’ı geçmiştir. SSCB yardımlarını ayni ve maddi olarak geniş tutmuştur.  Afrika Kıta ülkelerine para yardımları yapmıştır. Diğer taraftan tarım ve hayvancılığın endüstrileşmesi için gerekli alt yapıları yapmıştır. Daha insani bilgi ve tecrübe yardımında bulunmuştur. Örneğin madenlerin iyi işletilebilmesi uzmanlar göndermiş. Asker ve sağlık çalışanları için yine uzaman desteği göndermiştir. İlaç desteği vermiştir. Ayrıca silahlı mücadele için de çok sayıda hafif ve ağır silahlar hibe etmiştir.[10]

   Sovyet ve Afrika ilişkilerine sayısal bağlamda bakarsak 1960 yılından itibaren ilişkilerin 1980 yıllara kadar ortalama 4 kat artmıştır. Yardımların Parasal rakamlarına baktığımızda 1,5 milyar ruble ile başlayan yardım 1984’e kadar 3,5 milyar rubleyi bulmuştur.[11]

  

II.           Angola 

   Angola ya da Angola Cumhuriyeti Afrika’nın güneybatısında Atlas Okyanusu kıyısında yer alan bir ülkedir.  Komşularını güneyde Namibya, kuzeydoğuda Kongo DC, doğuda Zambiya oluşturmakta olup, ülkenin batısında Atlas Okyanusu yer almaktadır. Angola'ya bağlı olmasına rağmen anakara ile fiziki bağlantısı bulunmayan ve ülkenin kuzeyinde Atlas Okyanusu kıyısında yer alan Cabinda bölgesi de Kongo Cumhuriyeti ile birlikte yine Kongo DC ile sınıra sahiptir. Başkenti Luanda’dır. 18 bölgeye ayrılmıştır. Resmi dili Portekizce’dir. Angola Portekizcesi de konuşulmaktadır. Bunun yanında birçok etnik dil konuşulmaktadır. Nüfusu Tam olarak bilinmemektedir, iç savaştan dolayı. 34 milyon civarı nüfus vardır ama net bir rakam değildir. Coğrafi yapısı olarak dağlık arazi ve güneye doğru kıyı bölgesi çorak toprağa sahiptir. İklim olarak Tropikal iklim hakimdir.1.246.700 km² ile dünyada en büyük 23. Ülke konumundadır. Başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Petrol ve elmas en önemli gelir kaynaklarıdır. Afrika’nın üçüncü büyük ekonomisidir. Angola’da din olarak Hristiyanlık görülmektedir büyük çoğunlukla. Özellikle Katolik mezhebi. Bu sömürgecilik zamanından kalmadır. Angola 2013’te İslam İnancını yasa dışı din olarak kabul etmiştir. Sağlık Sistemi sıkıntılıdır. Halk sağlık ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Eğitim çok iyi değildir. İmkânı olan insanlar eğitime ulaşıp üniversitelere devam edebiliyorlar. Üç önemli Etnik Grup vardır. Bunlar Ovimbundu, Mbundi, BaKongo grupları ve diğer gruplar olarak ayrılmışlardır.[12]

   15. yy. Portekizli denizciler ilk keşifleri arasında Afrika kıyıları da vardır. Bunun neticesinde Portekiz Kralı ile Angola’nın kuzeyi hükmeden Kral ile ilişkiler geliştirilmiştir. Özellikle din ilişkileri de ilerlemiştir. Böylelikle kral zümresi ve halk arasında din açısından bir farklılık oluşmaya başlamıştır.[13]

   Şu an Başkent Luanda ‘nın bulunduğu sahil kesimlerin ileri karakollar kurup iç bölgelerde ticaret merkezleri oluşturmuşlardır. Ticaret aslında en önemli gelir olmasına rağmen diğer taraftan Portekizliler Afrika'da altın, fildişi ve köle ticaretine de başladılar.[14]  Tahminlere göre Portekizliler Brezilya kolonisine 345 bin insanı köle olarak 1506-1575 yılları arasında götürmüştür.[15]  Portekizliler toplamda Kuzey Amerika ve Brezilya’ya köle olarak 19. yüzyılın ortalarına kadar Angola’da yaşayan yaklaşık iki milyon kişiyi gönderdiği tahmin edilmektedir. [16]

  Yıllarca süren bir sömürge mücadelesi vardı. Portekizliler ancak 20 yy. başlarında Angola’yı tam anlamıyla olmasa da sadece Ovimbundu halkını etkileri altına alarak yani pasifleştirerek bunu yapabildi. Diğer iki büyük topluluk olan BaKongo ve Mbundi halkları direniş göstermeye devam ettiler. Antonio Sazalar’ın diktatörlük yönetiminin baskı unsurları Angola halklarını ekonomik yönden de etkilemişti.  1960’tan bunu fırsat bilen ABD ve SSCB yerel halkın birinden kopuk olmalarını fırsat bilerek kendilerine yakın olan grupları desteklediler.[17]

   Buradaki bağımsızlığın anlamı tam bağımsızlık mıydı yoksa kontrol altında tutulan bağımsızlık mıydı? Soğuk Savaş rüzgarları kendileri ile alakası olmadığı halde Afrika kıtasına taşındı ve kendilerini bir anda ABD-SOVYET rekabetinin içinde buldular. Bu rekabet tabi ki Kapitalizm ve komünizmdi ve bir tarafı seçmek zorundalardı. Bu durum ABD-SOVYETLERİN arka bahçe durumunu oluşturuyordu. Yüz yıllarca sömürgecilik ve burjuvazi altında yaşayan Afrika Halkları için SOVYETLERİN ezilmiş, sömürülmüş halklar ile ilgili söyledikleri Afrika halklarının hoşuna gidiyor ve benimsiyorlardı. Bu durum ABD yönetiminin hiç hoşuna gitmiyordu. Bunun bir Domino etkisi yapacağı ve bu etkiden hareket ile komünizm ideolojisinin Afrika kıtasında hareket alanı bulacağı ve yayılma tehlikesi göstereceği ve dolayısı ile SOVYETLERİN etki alanının artması ile Afrika’da güçleneceği. Bir taraftan barış içinde yaşamak bir taraftan self-determination ilkleri ABD ile SSCB arasındaki Afrika’daki güç mücadelesinden dolayı rafa kalkıyor ve ayrılıkçı veya dikta yönetimleri destekleyebiliyordu. Bu durum Afrika kıtasında bazı ülkelerde iç savaşları doğruyordu. Avrupa’nın Doğu Bloku ve Batı Bloku şeklinde ayrılması Afrika’ya ideolojik bölünme ile kendini gösteriyordu.[18]

 

III.          Angola Bağımsızlık ve İç Savaşı

     1950 yıllarında Portekiz diktatörü Antonia de Oliveira Salazar diktatörlüğünün Angola’daki yönetimine karşı küçük çapta ayaklanmalar başlamıştı.

  Bu noktada Salazar’a bakmak gerekirse 1933-74 yılları arası Portekiz diktatörlüğü yapmış kişidir. Salazar’ın asıl diploması hukuk üzerine iken akademik kariyerini ise ekonomi profesörü olarak yapmıştır. 1928 yılında darbe ile başa gelen Portekiz Başkanı Carmona Salazar’ı üstün yetkili maliye bakanı seçti. 1932 yılında Carmona Salazar’ı başkan seçti ve Anayasa’da değişiklikler yaparak diktatör oldu. Nazi yanlısı olmasına rağmen İkinci Dünya Savaşı’na girmedi. İtalyan diktatör ve İspanyol diktatör Franco hayranı idi.[19]

  Korporatizm ideolojisini benimsemiştir.[20]  Korporatizm toplumun, tarım, emek, askeri, iş, bilim ve lonca dernekleri gibi şirket grupları tarafından ortak çıkarlar temelinde savunan kolektivist bir siyasi ideolojidir.[21]

  Yukarıda bahsettiğimiz bu ayaklanmalar örgütlenmeye dönüşmüştür. İlk örgüt Angolalı Afrikalıların Birleşik Mücadelesi örgütü olmuştur. Bu örgüt 1953 yılında siyasi partiye dönüşmüştür. Bu siyasi parti Angola Komünist parti ile birleşerek Angola Halk Kurtuluş Hareketi (MPLA) 1956 yılında siyasi hareketini sürdürmeye başlamıştır. Mbundi topluluğu ve diğer bazı topluluklarla hareket eden bu siyasi parti MPLA, 1961 yılında Luanda’daki polis karakollarına saldırarak Portekiz idaresine karşı ilk örgütlü ve silahlı mücadelenin ışığını yakmıştır.[22]

  MPLA’nın lideri Antonio Agostinho Neto ’dur. Antonio Neto öğrenci iken siyasi faaliyetlere başlamıştır. Neto, Tıp eğitimini sürdürdüğü Lizbon Üniversitesi’nde iken ayrılıkçı siyasi eylemler yaptığı sebebi ile tutuklanmış ve Portekiz’de 7 sene hapis hayatı yaşadıktan sonra 1959 yılında Angola’ya dönmüştür.  Fakat bu sefer Angola’daki Portekizli yetkililerin Neto’yu rahat bırakmamış ve Neto tekrar tutuklanmıştır. 1960 yılında bu sebeple ile önemli sayıda Angolalı, Neto’ nun serbest bırakılması için sokaklarda protesto gösterileri yapmıştır. Bu protesto gösterilerine karşı Portekiz askerleri Angolalıların üstüne ateş açmış ve 30 kişinin ölümü ile sonuçlanmış; 200’den fazla kişi de yaralanmıştır. Olayların daha fazla büyümemesi için Portekiz idarecileri, Neto’yu Portekiz’e Lizbon cezaevine göndermiştir. Fakat Angola halkı protestodan vazgeçmeyince Yönetim Neto’yu ev hapsine almıştır. Fakat Neto bir fırsatını bularak Lizbon cezaevinden kaçmış, önce Fas’a, sonra bugün Demokratik Kongo Cumhuriyeti olarak anılan Zaire’ye kaçmıştır. Neto 1962 yılında ABD Başkanı John F. Kennedy’den yardım talep istemiş fakat aradığı yardımı bulamamıştır.  Buradan Küba’ya hareket etmiş ve orada Che Guevera ve Fidel Castro ile görüşmüş ve istediği yardımdan fazlasını bulmuştur. Küba Devleti dışında ideolojik olarak aynı olan Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Çekoslovakya, Bulgaristan, Polonya, Romanya, Yugoslavya, Kuzey Kore ve bağımsızlık hareketleri düşüncesine sahip Cezayir, Fas, Libya, Nijerya, Sudan ve Tanzanya devletleri farklı durum ve boyutlarda MPLA örgütünü destek vermiştir.[23]

    Neto Angola bağımsızlık mücadelesinde tek kişi değildi. Neto’dan başka bir kişi de bağımsızlık mücadelesinde sahne almıştır. Bu önemli kişi Holden Álvaro Roberto’dur.  Roberto ’nun önemli özelliklerinden biri Eski Kongo Krallığı hanedanının soyundan gelmesidir. 1940 yılında bir misyoner okulundan (Hristiyan Okulu) mezun olmuş ve Belçika Maliye Bakanlığı’nın Zaire şubesinde çalışmıştır.1951 yılında Angola’ya gelmiş siyasi eylemler yapmaya başlamış. Roberto siyasi eylemleri bir örgüt kurarak sürdürmeye başlamıştır. Kuzey Angola Halkları Birliği adında bir örgüt kurmuş; daha sonra örgütün adını 1956 yılında Angola Halkları Birliği olarak isim değişikliğine gitmiştir. Roberto ‘nun CIA (Central Intelligence Agency- Merkezi Haberalma Ajansı) ilişkileri de dikkat çekicidir. Roberto 1958 yılında Angola hükümetini temsilen Gana’daki Afrika Halkları Kongresi katılmış, Birleşmiş Milletler Gine misyonu ve dönemin ABD yönetimi ile irtibat kurduğu, CIA’nin istihbarat eylemleri için Roberto ’ya 10,000 dolar ücret ödemesi dillendirilmiştir.  Dahası Roberto İsrail’i de ziyaret etmiştir. Bütün bu gelişmelerden sonra Roberto Zaire’de Bakongo militanlarını örgütlemiş yaklaşık beş bin militan ile Angola’ya girerek yaklaşık bin Avrupalı insanın ölümüyle sonuçlanan eylemler yapmışlardır. Bu saldırılar direnişe dönüşmüş ve ülke geneline yayılmıştır. Daha sonra Roberto örgütün ismini Angola Milli Kurtuluş Cephesi (FNLA) olarak belirlemiştir. FNLA komşu Zaire ülkesinde sürgünde iken bir hükümet kurmuştur. Bu hükümet ABD, İsrail, Fransa, Batı Almanya, Güney Afrika ve Liberya yönetimlerinden destek görünce Afrika Birliği Teşkilatı da 1963 yılında hükümeti tanımıştır. Fakat kurulduktan sonra hükümet içinde bazı anlaşmazlıklar baş gösterince Dış İşleri bakanı olarak görev yapan Jonas Malheiro Savimbi liderliğini kendi yaptı bir örgüt kurmuştur.[24]

 Savimbi, aynı Roberto gibi Angola’da bir misyoner okulunda eğitim aldıktan sonra 24 yaşında Portekiz’de öğrenim görme hakkı kazanmıştır. O da Neto gibi komünist faaliyetlere katılmış ve kendi gibi sömürgeye karşı çıkan öğrencilerle bir araya gelmiştir. Neden sonra Amerikalı misyonerlerden elde ettiği bursla İsviçre’nin Lozan şehrin eğitim hayatına devam etmiştir. İlk önceleri Savimbi MPLA’nın gençlik hareketine katılarak bir liderliğe oynamış fakat başarılı olmayınca FNLA örgütü ile iletişime geçip Zaire’deki sürgünde kurulan hükümetin Dışişleri bakanı olmuştur. Savimbi bu seferde FNLA ile de yollarını ayırıp 1964 yılında Angola’nın Tam Bağımsızlığı İçin Milli Birlik (UNITA) örgütünü Antonio da Costa Fernandes ile oluşturmuştur. Destek bulmak için Çin Halk Cumhuriyeti’ne gitmiş, askeri yardım ve eğitim talep eden Savimbi, 1966 yılında Angola’ya dönüp gerilla savaşlarını başlatmıştır. Savimbi MPLA’ya karşı savaşmak için Portekiz sömürge idarecileri iş birliğine gitmiştir. Geçen bu sürede UNITA ABD, İsrail, Fransa, Güney Afrika Cumhuriyeti, Mısır ve Suudi Arabistan tarafından destek bulacaktır.[25]

  Diğer taraftan aynı zamanda dördüncü bir hareket olarak da Kabinda Anklavı Kurtuluş Cephesi (FLEC) meydana çıkmıştır. Kabinda ’nın önemi Petrol zengini olmasıdır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Atlas Okyanusu’na açılmasını sağlayan ve sadece bir toprak şeridi ile Angola’dan ayrılması ile stratejik açıdan da önemlidir. İşte bu stratejik açıdan önemli olan Kavinda’nın kurulmasının esas sebebi Kavinda’nın bağımsızlığı içindir. Fransa’nın bölgedeki hakimiyeti ve ekonomik çıkarları için desteklenmiş FLEC zamanla çok sayıda fraksiyona bölünmüştür.[26]

    Bütün bu gelişmelere bakınca sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesi içinde olan hareketler kendi içinde de çatılmaya gitmesi Portekiz yönetimine karşı mücadelelerini zayıflatmıştı. Tabi Portekizlilerin de bu duruma karşı geliştirdikleri savunma var. Bu savunmalardan bir tanesi köylülerin direnişe katıldığı için 1 milyondan fazla Angola köylülerini tehcir etmişlerdi. Bazı köylüleri de köylerine hapsetmişlerdir. [27]

   Portekizlerin yıllarca sürdürdüğü Angola tam anlamıyla ele geçirme mücadelesi artık Portekiz yönetimine çok ciddi mali külfet getirmeye başlamıştı. Portekiz yönetimi birkaç burjuva ile Angola’yı elinde tutuma yoluna gitti. Fakat bundan da bir şey elde dilemeyince Portekiz hükümeti MLPA, FNLA VE UNITA liderleri ile görüşmeler sonucunda 1975 yılında Angola bağımsızlığını ilan etti. Neto, Roberto ve Savimbi liderliklerinde üçlü bir koalisyon kurulmuştu. Ama bağımsızlıktan hemen sonra dağılmasıyla Angola’daki iç savaş süreci başlamış oldu. Tabi bu durum Soğuk Savaş aktörlerinin fazlası ile işlerine yaramıştı. İşlerine yarayan ve öncelikli olarak meydana çıkar Güney Afrika yönetimi apartheid rejimi (ayrılıkçı) olmuştur. 1975 yılında Güney gölgesinden Angola’yı işgal etmiştir. Bu işgalde yalnız değildi. UNITA ve FNLA örgütleri Güney Afrika rejimine yardım etmiş ve de başkent Luanda’nın iki yüz km kadar yakınına gelmişlerdir. Bu işgale Zaire ordusu da katılmış ve FNLA ile birlikte hareket etmiştir.  Zaire ordusu Angola’yı Kuzey bölgesinden işgal etmiştir. Bu arada başta özellikle Küba büyük askeri desteği[28] dışında Sovyetlerin MLPA örgütüne verdiği desteği eşitlemek adına ABD’de Güney Afrika birlikleri, UNITA ve FNLA örgütlerini desteklemiş ve de bunlara otuz milyon dolardan fazla yardım göndermiştir. Fakat ABD Vietnam travması sonrası silah ihracını kesmiş bu işi İsrail’e havale etmiştir.[29]

   Bu çatışmaların sonucunda Küba’nın büyük desteği ile Neto başkent Luanda’nın kontrolünü sağlamış ve Hükümeti kurmuştur. İşgalciler de bölgeleri terk etmek zorunda kalmış ve Afrika Birliği Teşkilatı MLPA hükümetini tanımıştır. Küba 35 bin asker yollamış 4bin 300 askeri ölmüştür. Bunun dışında eğitim için öğretmenler göndermiş 2,4 milyon bunun 1,3 milyonu kadın olmak üzere Angolalıyı eğitmiş ve birçok öğrenciye burs sağlamıştır.[30]

    Bu noktada Apartheid Rejime (ayrımcı rejim) değinmek gerekir. Apartheid yapılanması Hollanda kökenli beyaz insanların Güney Afrika’ya 1930 yıllarında gelmesiyle oluşan ırkçı ve milliyetçi ideoloji ile oluşturdukları yapılanmadır. Afrikaaner olarak anılırlar. Bu ırkçı kişiler yönetime geldikleri 1948 yılından itibaren toplumsal sosyal alanın her alanında siyahi insanları ırk ayrımcılığına maruz bıraktılar. Bu ayrımcılık 1950 ve 1953 yıllarında çıkartılan yasalarla büyük toplumsal olaylar çıkarak can ve mal kayıplarına yol açacaktı. Beyaz insanlara iltimas geçen sadece ve sadece onların rahat yaşayacağı alanlar belirlenerek siyah insanların zorla göç ettirilmesine maruz bıraktılar. Yaşamın her alanında topluma açık olarak kullanılan her alanda açıkça otobüsleri, tuvaletleri, parkları kullanma alanı beyaz insan ve siyah insan diye ayrılmıştı. Bu bilinci yani ayrım bilincinin oluşması için çocuk ve gençlerde eğitim sistemi kullanıldı. Çünkü bu Apartheid ideolojisinin zihinlerde yerleşmesi için çok önemli idi. Siyah çocuk ve gençlerin nüfus çok fazla idi ve onların bilinç bir şekilde beyazlardan üstün olmayacağı, eğitimde geri kalmaları için az bir bütçe ayrımına tabi kalmaları böylelikle kötü işlerde çalışmaları sağlanacaktı. Beyaz çocuk ve gençler daha iyi eğitime sahiptiler. Siyah insanların her şeyi yetersiz bırakılmıştı.1961 yılına gelindiğinde yüzde 10 siyah öğretmen lise mezunu idi.[31]

   Bu arada siyahi bazı gençler de Apartheid rejimine karşı hareket durmuyorlardı. Mücadele etmek için ANC Gençlik örgütü kurmuşlardı. Bu gençlik örgütü, Nelson Mandela, Anton Lembede, Oliver Tambo ve Walter Sisulu gibi genç liderlerden oluşuyordu. Bu gençlerin ırkçı rejime karşı kurdukları örgütten dolayı vatana ihanet ile yargılanmalarına sebep oldu. Bu durum ülkede büyük tepkiler yol açtı ve beraat ile sonuçlandı. [32] 1968 yılında Steve Biko adında 22 yaşında bir genç Güney Afrika Siyah Öğrenciler Birliği’nin kurucularından oldu ve bir yıl sonra da ilk başkanı seçildi. Bütün öğrenci birliklerini bir araya getirdi. Bu siyah insanların kimliklerini bulma onlara bir bilinç oluşturma için çaba sarf etti. Çünkü Apartheid rejimine karşı gençleri cesaretlendirmek gerekiyordu. O sırada Afrika’nın birçok ülkesi bağımsızlık mücadelesine girip bağımsızlık kazanıyordu. Tabi ki Apartheid rejimi burum da dolayı da rahatsızlık duyuyordu. 1976 yılında Soweto öğrenci ayaklanması çıktı. Olaylar çok şiddetli geçti. 1977 yılında Biko tutuklanarak hapsedildi. Bu arada işkence ile öldürüldü. Hiç kimse suçlu bulunmadı. Soweto ayaklanmasında Nelson Mandela hapisteydi.[33] 1994 yılında hapisten çıktığı ilk seçimde Başkan seçilip Apartheid ideolojisine karşı mücadeleye devam etmiştir..[34]

   Neto 1977 yılında ilk parti kongresinde partisine İşçi Partisi adını vermiş ve ideolojisini Marksist-Leninist çizgi olarak belirlemiştir. Bu sayede Sovyetler yardım ve petrolden elde edilen gelirle ülke ekonomisini bir nebze olsun ayağa kaldırmıştır. Bu yardıma bazı Doğu Bloku ülkeler de katılmıştır. Tarıma dayalı ekonomi üretimine önem vermiştir. 1979 yılında Neto vefat etmiştir. Devlet Başkanlığı’na öğrenciyken MPLA’ya katılana Jose Eduardo Dos Santos getirilmiştir. Eğitim için Sovyetler Birliği gitmiş 1969 yılında Azerbaycan Petrol ve Kimya Enstitüsü’nün Petrol Mühendisliği ve Radar İletişimi bölümlerinden mezun olmuştur. Bağımsızlık ilanından sonra Angola’nın ilk Dışişleri Bakanı olmuş, 1978 yılında başbakan yardımcısı olmuştur.[35]

   Bu gelişmeler ışığında FNLA siyaset sahnesinden çekilmiş bir tek UNITA kalmıştır. UNITA grubu ise tekrar bir yaraya gelip gerilla eylemlerine başlamıştır. Hem Namibya’yı hem de Zaire’yi üs olarak kullanmıştır. UNITA’ya yine Güney Afrika destek vermiştir. İki güç birlikte Angola’nın Güney Bölgesi’nde büyük bir saldırı düzenlemiştir. Bu saldırılarak Angola hükümeti ve Küba askerleri birlikte karşılık vermiştir. Güney Batı Afrika Halkı Örgütü (SWAPO) da Angola’yı üs olarak kullanmaktaydı. Bu durum Güney Afrika’yı rahatsız ediyordu. Devreye ABD girmiş ve uzlaşma teklif etmiştir. İlk önce reddedilen teklif ABD’nin Güney Afrika’ya baskı yapınca ateşkes ilan edilmiştir. Güney Afrika birliklerini çekecek karşılığında da Küba askerleri çekilecektir. ABD bununla yetinmeyip UNITA lideri Savimbi ’yi Başkanlık düzeyinde ağırlamış ve tekrar destek vereceğini ilan etmiş ve UNITA’nın büyük bir zafer kazanacağına inandığını belirtmiştir. Bu Sovyet Stratejisini kırmak için bir hamleydi. Fakat MLPA bunu tehdit olarak algılayıp Küba’da daha fazla asker talep etti. Kapitaliz ve Komünizm ideolojilerinin karşı karşıya gelmesinin tipik bir örneği daha görülmüştü.[36]

    1987 yılında UNITA tekrar büyük bir saldırı başlattı Güney Afrika birlikleri ile. Ciddi derecede zarar verip Angola ordusunu kuşatma altına aldırlar. Angola tekrar Küba askerlerinden yardım istedi. Kuşatmadan kurtuldular ve UNITA ve Güney Afrika birliklerinin ilerlemesi durdurulup geri çekildiler. ABD tekrar devreye girip New York Şehri’nde Angola, Güney Afrika ve Küba birbirlerinin iç illerine karışama kaydı ile anlaştılar. UNITA lideri Savimbi ile [37]Gbadolite Deklarasyonu imzalayıp anlaşmaya vardılar. Sonuçta bu anlaşmalar da uzun sürmedi.[38]

   Soğuk Savaş döneminde Afrika Kıtası bir tarafta ABD liderliğindeki Batı Bloğu ile diğer tarafta SSCB liderliğindeki Doğu Bloğu arasındaki güç savaşının vekalet savaşlarına dönüşmesine sahne oldu. ABD hukukun üstünlüğü insan hakları halkların özgürlüğü derken Zaire’de otoriter bir yönetim gösteren Mobutu Sese Seko’yu destekliyor, SSCB ise Afrika’nın en ateşli komünist liderlerinden Patrice Lumumba ve Mengistu Haile Mariam’ı destekliyordu. 1980 yıllarda ise Sovyetler Birliği ve ABD arasındaki ideolojik mücadelenin dışında Afrika Kıtası’na yönelik dış yardımları etkileyen en önemli neden 1979 yılında İran – Irak savaşı sonucu petrol fiyatlarında yaşanan yükselişin tüm dünyayı etkileyen bir borç krizine dönüşmesi.1982 yılında Afrika ülkeleri de bu kriz sebebiyle borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir. Bunlar, Angola, Kamerun, Kongo, Fildişi Sahili, Gambiya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Tanzanya ve Zambiya ülkeleridir. Oluşan borç krizi ile birlikte uluslararası finans piyasaları büyük baskı altına girmiş ve çözüm olarak da borç batan ülkelerin borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla çözülmeye çalışılmıştır. Soğuk Savaş’ın döneminin sona ermesi ile dünyada yaşanan yeni siyasi gelişmeler nedeni ile Afrika’ya yönelik dış yardımlar bu durumdan etkilenmiştir.[39] Bağımsızlık ve iç savaş ile birlikte SSCB desteklediği MPLA örgütüne 400.000 milyon dolar civarında yardım etmiş, ABD’nin ise FNLA, UNITA ve Ayrılıkçı Güney Afrika (Apartheid) ittifakına 30 milyon dolar civarında yardım etmiştir.[40] ABD yardımlarının az olmasının sebebi Vietnam’da yaşadıkları. Bunun Angola’da tekrar etmesini istemedikleri için bu kadar az yardım yaptılar.[41]  

 

 

IV. Soğuk Savaş Sonrasının Angola’ya Yansıması

    Çatışmalar tekrar başlayınca Portekiz arabuluculuğunda tekrar görüşmeler başladı. Başkent Lizbon’da 31 Mayıs 1991’de Bicesse Mutabakatı Devlet Başkanı Santos ve UNITA lideri Savimbi arasında imzalanmıştır.[42]

     Angola’daki çatışmalara Soğuk Savaş güçleri arasında ciddi bir külfet getirdiği için ve Soğuk Savaşı’n da sonu geldiği içinde uluslararası siyasi gelişmelerin etkisiyle SSCB ve ABD bu sorunlardan çözüm ile kurtulmak istiyordu. Bu bağlamda New York anlaşmasında Küba ve Güney Afrika birlikleri Angola’dan tamamen çekilecekti. MLPA bu işe uymak zorunda kaldı. Çünkü SSCB’nin dağılması ile uyguladıkları komünist rejimde de değişikliğe gittiler. Demokratikleşme ve liberalleşmeye düşüncesine gitmişlerdi. Fakat çatışmalar hiç bitmeyecekti. UNITA petrol bölgelerini ele geçirmek için tekrar saldırdı. Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptırım kararı çıkardı. ABD, UNITA’yı tehdit olarak gördüğünü açıkladı. 1994 yılında Lusaka Protokolü yapıldı. BM 6000 asker gönderdi gözlemci olarak. Fakat bunlar hiçbir işe yaramadı. Tekrar iç savaş çıktı. Kofi Annan BM askerlerini geri çekti ve Lusaka Protokolü için umut yok dedi. Angola’daki durum çığırından çıkmıştı. Elmas kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı da devreye girmişti. 2002 yılında UNITA lideri Savimbi ’nin Amerika ve İsrail desteği ile Angola ordusu tarafından öldürülmüş ve böylelikle iç savaşın bitmesi daha çabuk olmuştu.[43]

   Dahası ABD’nin dünyada üretilen petrolün 1/4'ünü ihtiyacı var olduğunu sayarsak Afrika petrollerine Soğuk Savaş yıllarının ikinci yarısından itibaren göz koyması kaçınılmazdır.  Enerji kontrolünü eline almak ve de bunu ucuz yoldan temin etmek için Afrika’da Angola’ya müdahil olmuştur.[44]

    Soğuk Savaş’ın Angola’ya yansımasındaki acı gerçek en az 500,000 insanın hayatına mal olan Angola iç savaşı yaşanmış olmasıdır. Daha fazlası evlerini terk etmek zorunluluğunda kalan 4 milyondan fazla Angolalı ’nın ve de ülkenin değişik yerlerine döşeli olan yaklaşık 15 milyon kara mayınının çıkartılması ve altyapının yeniden inşası gibi büyük sorunlarla Angolalıların baş etmek zorunda kalmasıdır. Bu noktada Soğuk Savaş sonrası yavaş yavaş güçlenmeye başlayan Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) Angola’nın yeniden inşasıyla birlikte Afrika Kıtası’ndaki varlığı belirginleşmeye başlıyor. ÇHC önemli büyük bir katkı sunmuştur. İç Savaş biter bitmek 2002 yılından sonra iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler ciddi bir çıkış yakalamış ve Çin İhracat-İthalat Bankası (EximBank) tarafından 2004 yılına gelindiğinde Angola’ya 2 milyar dolar kredi vermiştir. ÇHC’nin yardımlarıyla Angola petrol gücünden dolayı başta enerji sektörü olmak üzere 100’den fazla projeye yatırım yapmış ve de ülkenin kısa zamanda Afrika Sahraaltı ülkeleri arasında en başarılı ekonomiye sahip olmasında aktif rol oynamıştır. Bu ekonomik başarı Angola ekonomisine Çin ile fazlalaşan ilişkilerden ve artan petrol gelirleri sayesinde Angola’nın ekonomisine yıllık ortalama yüzde17 seviyelerinde büyüme oranı katmıştır.[45]

   Bu Soğuk Savaş miraslarından bir tanesi de başka aktörlerin devreye girip pastadan pay almak anlamında Angola’yı sömürmesi. Büyük elmas şirketlerinin Executive Outcomes ve De Beers’ın yaptığı elmas kaçakçılığı ve bunu boyutunun 3,74 milyar dolar olduğu belirtilmişti. Diğer taraftan bazı ülkelerin hem MLPA hem de UNITA’ya Lusaka yaptırımları varken silah satmalarıdır. Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Hindistan, Kazakistan, Ukrayna Angola hükümetine büyük miktarda silah ve gereçler satarken, 1999 yılında Kuzey Kore’de UNITA’ya füze sistemleri satmıştır. Bunlar dışında Fransız iş adamı Pierre Falcone ve İsrail iş adamı Arkady Gaydamak Fransa eski İçişleri Bakanı Charles Pasqua ve Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın oğlu Jean-Christophe Mitterand ile 790 milyon dolar değerinde silah satma suçundan suçlu bulunmalarıdır.[46]

 

 

V. Değerlendirme

   Angola’nın yaşadığı süreci değerlendirmeden önce “Stalin haklı mıydı?” sorunu irdelemek gerekir. Stalin Afrika’ya yardım ve iş birliği düşüncesine karşı idi. Sebep olarak yıllarca sömürge altında yaşamış ve burjuvalara hizmet eden toplumların emperyalist sömürgelere karşı hiçbir şey yapamayacağı idi. Neto, Roberto ve Savimbi üçü de çok iyi eğitim almış kişilerdi. Halklarının sömürgeden kurtulmasını istiyorlardı ama bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı yoksa ulus bilinci mi yoktu? Yıllarca başka bir egemen gücün sömürgeciliğinde yaşamış toplumların çıkış yolu bulması için yardım istemişi doğaldır. Fakat sorun yardım bulmaktan daha çok aynı kurtuluş fikrine sahip olma. Neto, Roberto ve Savimbi farklı düşüncelere sahip olduklarıdır. Bekledikleri yardım Küba’dan, Sovyetlerden başka devletlerden gelmiştir. Ama düşünce farklığı başka olunca ABD’de bu duruma katılmıştır. Ortaya Soğuk Savaş döneminin “Vekil Savaşlar” kavramının görüntüsü ortaya çıkmıştır.

   Sömürgecilikten kurtulup ülkeyi ben yöneteceğim ya da böyle yönetilecek rüyası Angola’da insanların hayatlarına mal olmuştur. Bu 27 yıl sürmüştür. Bu durum Portekizlilerin altında 500 yıl sömürge ülkesi olarak yaşamaktan daha kötü bir durum oluşmuştur. Angola iki kutuplu dünyanın oyun alanı haline gelmiş ve toprakları daha fazla sömürülmüştür. Egemen güçler bir yandan petrol ve elmas gibi madenlerini sömürürken bir yandan onlara silah satarak hem birlerini öldürmelerine yol açmış hem de maddiyatlarını daha fazla sömürmüşlerdir. Angola’nın bugünkü sloganı “Virtus Unita Fortier (Latince) Birleşmiş cesaret daha güçlüdür”.[47] Bu açısından iç savaşa baktığımızda Angola’da başı çeken üç örgütün kendi aralarındaki mücadelesi Stalin’i haklı çıkardı, diyebilir miyiz?

    Diğer taraftan muazzam bir savaş ekonomi oluşmuşken küresel güçler aynı anda ekonomik krize de gerebiliyor. Dünya’nın başka yerlerinde oluşan benzer durmalara da müdahale etmek zorun kalıyorlar, aynı küresel güçler. Bu a daha bir külfet getiriyor. Savaş ekonomisinde oluşan yasal bir para değil, kayıt dışı oluştuğu da görülmektedir.

    Yaşanan duruma baktığımızda İkinci Dünya Savaşı sonucunda oluşan iki kutuplu Dünya’da ABD ve SSCB’nin ideolojilerini yayma girişimlerini Afrika Kıta ülkelerine yayılmış ideolojilerini belirli dönemler içerisinde benimsetmeyi başarmışlardır. Sömürgeciler zaten bir takım kazanımlar elde etmişti Din kardeşliği ya da dil kardeşliği gibi. SCCB’NİN dağılmasıyla komünist ideoloji Afrika’da çökmüş. Artık ABD tek güçte ve Onların deyimi ile demokratikleşme zamanıydı. Peki, insan hakları, hukukun üstünlüğü söylemleri Afrika ülkesi Angola için geçerli olmuş muydu? Yoksa bugün petrol yüzünden Hegemon güçlerin isteği bir demokratik görünüm otoriterlik olduğu için mi?

    Soğuk Savaş Dönemi ABD-SOVYET Rekabeti Afrika Kıtası’nda ve Angola’da çatışmalar, sürgünler, ölümler, kötü bir savaş ekonomisi yaratmış, kalıntılarının hala var olduğu ama yaşamın devam ettiği yer biridir sadece Angola. Bağımsızlığı kazanarak Hürriyetine, özgürlüğüne kavuştuğunun sanan insanlar başka bir mücadelenin içinde bulmuş kendini. Belki de tam olarak ABD ve SOVYET’leri bunu konuda suçlayamayız. Çünkü başka bir mücadele ile kastedilen durum Angola’daki topluluklarının kendi aralarındaki GÜÇ savaşı. Evet ABD ve SOVYET’ler kendilerine yakın olanları hem parasal hem de başka şekilde desteklemiş ama sonuçta bunu da talep eden gruplar var.

    Sonuç olarak baktığımızda bu ABD-SOVYET ideolojik rekabettin her zamanki zarar görenler masum ve zayıf insanlar olmuştur. Hayatlarından topraklarından olup bugün dahi komşu ülke topraklarında sürgün hayatı yaşamaktadırlar. Bu durum Soğuk Savaş zamanının gözle görülen en acı gerçeklerindendir.

 

 

 

  

   

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

·         Özcan, Gencer, “Çevreleme Politikası”, Güvenlik Yazıları Serisi, No.41, Kasım 2019. https://trguvenlikportali.com/wpcontent/uploads/2019/11/Cevreleme_GencerOzcan_v.1.pdf Erişim Tarihi 24.05.2022

·         Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Yıl: 2016, Sayı: 15 Sayfa: 279300 Mustafa Öztürk Erişim Tarihi 25.03.2022

·         Araştırma Görevlisi Buğra Sarı Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi Cilt 1 Sayı 2 Bahar 2012

Erişim Tarihi 30.03.2022

·         Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi http://dergipark.gov.tr/dpusbe Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 66, 97-113; 2020 97 Araştırma Makalesi Afrika’nın Balkanlaşması: Angola Örneği Hasan AYDIN Erişim Tarihi: 26.03.2022

·         Güney Afrika’nın genç özgürlük savaşçısı: Steve Biko (gazeteduvar.com.tr) Nazım Tural Yazısı Erişim Tarihi: 29.03. 2022

·         https://tr.wikipedia.org/wiki/Nelson_Mandela Erişim Tarihi: 29.03.2022

·         T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü Soğuk Savaş Sonrası Afrika Kıtasına Yönelik Dış Yardımlar ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye Örnekleri Aile ve Sosyal Politikalar Uzmanlık Tezi Hazırlayan Mustafa Sencer KİREMİTÇİ Aile ve Sosyal Politikalar Uzman Yardımcısı Ankara Mart 2013 Erişim Tarihi: 30.03.2022

·         Nikita Hruşçov Döneminde SSCB ve Afrika Arasındaki İlişkiler Dr. Öğr. Üyesi Ceren Gürseler Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Araştırma Makalesi Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 75, No.1, 2020, s. 53 – 95 E.T:1.04.2022

·         Soğuk Savaş’tan Bir Kesit: Yapısal Değişiklikler ve Bloklar Arası İlişkiler (1960-1991) Doç. Dr. Mehmet ÖCAL Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi Nisan 2017, Cilt:5, Sayı:2 E.T: 1.04 2022

·         Angola'dan Mozambik'e Afrika'da Portekiz sömürgeciliği Dr. Halim Gençoğlu Indepentent Türkçe Dr. Halim Gençoğlu Cape Town Üniversitesi'nde Afrika Çalışmaları bölümünde araştırmacı olarak görev yapıyor. (23 Ekim 2021) Erişim tarihi 29.03.2022

·         Angola İç Savaşının Ana Aktörleri ve Uluslararası Ramifikasyonları   Prof. Dr. Mürsel BAYRAM Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi Temmuz 2016 E.T: 29.03.2022

·         Web Sitesi Wikipedia/Angola Erişim Tarihi 12.03. 2022

·         https://www.britannica.com/biography/Antonio-de-Oliveira-Salazar

Erişim Tarihi 26.04.2022

·         https://tr.wikipedia.org/wiki/Korporatizm

Erişim Tarihi 23.04.2022

·         https://www.evrensel.net/haber/301201/salazar-bir-tosun-pasa-hikayesi

Erişim Tarihi 23.04.2022

·         https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2017/09/08/kubanin-apartheid-yikan-afrika-zaferi

Erişim tarihi 29.03.2022

 

 

 

 

 

 

 

 



[5]EÜ İİBF UİB SEYA Dergisi ÖCAL

[6] Afrika Çalışmaları Dergisi B. Sarı, 2012

[7] Tarihin Peşinde Dergisi Mustafa Öztürk

[8] AÜ SBF Dergisi Gürseler

[9] AÜ SBF Dergisi, Gürseler

[10] Tarihin Peşinde Dergisi Mustafa Öztürk

[11] Tarihin Peşinde Mustafa Öztürk

[12] Wikipedia/Angola

[14] Web gazetesi Independent Gençoğlu

[15] OÜSBAD Bayram 2016 

[16] DÜSBD AYDIN

[17]Web gazetesi Independent Gençoğlu

[18] DÜSBD AYDIN

[23] OÜSBAD Bayram 2016 

[25]   OÜSBAD Bayram 2016     

[28] Gazete Duvar Kavel Alpaslan Yazısı

[29] OÜSBAD Bayram 2016 

[30] Gazete Duvar Kavel Alpaslan Yazısı

[32] Gazete Duvar Nazım Tural Yazısı

[33] Gazete Duvar Nazım Tural Yazısı

[34] Wikipeida/Nelson Mandela

[39] T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü Uzman KİREMİTÇİ

 

[40] DÜSBD Hasan Aydın

[41] DÜSBD Hasan Aydın

[42] OÜSBAD Bayram 2016  

[43] OÜSBAD Bayram 2016  

[44]Afrika Çalışmaları Dergisi B. Sarı, 2012

[46] OÜSBAD Bayram 2016  

[47] Wikipedia/Angola

No comments:

Diğer Yazılarım/My Other Articles

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...